1999’ un Eylül ayıydı, boşanmıştım.
Reklam ajansımdaki ortağımdan kazık
yemiş, batmıştım.
Televizyonu bırakmıştım.
İftiralarla boğuşuyordum.
Savruluyordum.
Telefonum çaldı, tanımadığım numaraydı
açmadım.
Mesaj geldi; “Beni ara”. İsim yoktu.
Aradım. “Benim ben Zeki abin” dedi.
“Aramazsın diye ismimi yazmadım” dedi.
Daha once hiç ama hiç konuşmamıştık.
Yani özel olarak.
Karşılaştıkça saygıdan selam o kadar.
Sanki akranıymışım, sanki kırk yıllık
dostuymuşum, sanki Metin’mişim, sanki Ahmet’mişim, sanki Kandemir’mişim gibi
konuştu benle.
“Sen şimdi sıkılıyorsundur,
daralıyorsundur, kafan bozuk, bulanıktır, araba gönderiyorum, benim balıkçıya
geliyorsun. Adresi mesaj at” dedi kapattı.
Gelen arabada, yeğeni, çocukluk
arkadaşım, babası babamın gençlik arkadaşı Mesih Alasya’nın oğlu vardı.
O gece, beni, masadaki balığın yanına
yatırdı, çatal bıçakla, ince ince, tüm kılçıklarımı ayıkladı.
Lop et kalana kadar uğraştı benimle.
Hayatı anlattı, hayatını anlattı.
İnişleri, yokuşları anlattı.
İnişlerini, çıkışlarını anlattı.
Tepeleri, çukurları anlattı.
Kayıp sanılan kazanımlarını, kazanç
sanılan kayıpları anlattı.
Parayı, parasızlığı anlattı.
İnsana verdiği değeri, bu anlamdaki
zenginliği, zenginliğini anlattı.
Parayı tutma gitsin, gerekince gelir
dedi, gelir sahibi olmayı anlattı.
Çok borcum vardı, çok borcu vardı,
vicdani borçsuzluğu anlattı.
Karides yedik, kalamar yedik, balık
yedik, lakerda yedik, hak yememeyi anlattı.
Bir kedi geldi, girdi içeri, bir
kaknem müşteri pist dedi, çatal fırlattı, kedi kucağına çıktı abimin, hayvanı
anlattı, insanı anlattı.
Yalancı dolma yedik, doğru bildiğinden
şaşmayı anlattı.
Bir gün öleceğiz dedik, dilediğince
yaşamayı anlattı.
Babamın yeri ayrıdır elbette.
Ama bir Altan Erbulak,
Bir Cenk Koray,
Bir de ‘O’ yeniden varetti beni.
İçimdeki ‘Ben’ i görenlerdendi ‘O’.
Tanımadan güvenen, tanımadan
sevenlerdendi ‘O’.
Ya da uzaktan bakıp en iyi
görenlerdendi ‘O’.
Başlığa ‘adam’ yazdım ama ‘müebbet
çocuk’tu o.
O geceden sonra kırk yıllık dost
olmuştuk.
Seni kırıp da en dost görünenleri
vicdanlarıyla başbaşa bırakıyorum.
Bekle bizi teker teker geleceğiz
yanına, belki yarın, belki yarından da yakın.
Umarım ardımızda senin gibi iyi
nefesler verecek insanlar bırakırız.
Kendine iyi bak diyesim var.
Başka bir söz gelmiyor, gelemiyor dilime.
Kusura bakmayın, daha fazla
yazamayacağım, gözlerim buğulu, göremiyorum harfleri.
İyisi mi siz; Zeki Alasya yazın ve
altına insan olmanın tüm değerlerini sıralayın, sanatı arda kalsın.
0 yorum: "O, Adamdı…"