Ey
sen, sessiz şekil, sen de şaşırtma bizi Sonsuzluk gibi. JOHNKEATS,
1819
Jean-Marıe
Chauvet ile 2 arkadaşı 1994'ün Aralık ayında Fransa'nın Ardeche Bölgesi'nde
mağaralarda araştırma yapmaktaydılar. İnsanlığın ilk resimlerini bulmayı
umuyorlardı ama o ana kadar fazla bir başarı elde edememişlerdi. Hepsi de Üst
Paleolitik Dönemin (40.000 -10.000 yıl önce) görkemli yeraltı resimlerini ve
Lascaux, Niaux ve diğer ünlü yerlerin resimlerini biliyorlardı. Fakat Ardeche
Irmağı'nın üzerindeki tepenin derinliklerinde bulacakları şeye hiç de
hazırlıklı değillerdi.
Bir
yamacı tırmanınca küçük bir kaya çıkıntısına rastladılar. Arka tarafında bir
moloz yığını vardı. Taşları dikkatle yoklayarak bir hava akımı aradılar.
Evet,
bir hava akımı hissedebiliyorlardı. Heyecanla düşmüş taş ve toprağı kaldırınca
tepenin derinliklerine inen dar bir tünel gördüler. Uzun uğraşlardan sonra
geniş ve parıltılı bir yeraltı odasına indiler. Gözlerine ilk çarpan şey
duvardaki kırmızı bir insan eli izi oldu: Biri çok ama çok uzun zaman önce o
mağarada bulunmuştu.
Biraz
ilerleyince at, aslan, bizon, suaygırı ve artık soyu tükenmiş olan tüylü mamut
resimleriyle karşılaştılar. Bunlardan bir kısmı boyanmış, bir kısmı mağaranın
çamur duvarlarına kazınmıştı. Karanlığı delen lambalarının ışığında mağara
ayılarının iskeletleri, ateş yakılan ocaklar, meşalelerini duvarlara dayamış
insanların bıraktıkları izler göründü. Araştırmacılar kendilerini kayıp ve
belki de kutsal bir dünyaya tecavüz eden insanlar gibi hissediyorlardı.
(Solda)
Rouffignac'ın resimlenmiş tavanından bir bölüm. Ortada Buzul Çağı'nda batı
Avrupa'da yaşayan büyük bir mamut. Ayrıca büyük ve kıvrık boynuzlu bir tür dağ
keçisi olan ibex. (Sağda) Gabillou Mağarası'nda (Dordogne, Fransa) bir
"büyücü". Çizilen figürün boynuzları ve kuyruğu vardır ve dans eder
gibidir. Ağzından çıkan çizginin, 2 4 köşe biçimle birleşmesi Lascaux'da
bulunanların eşidir.
CEVAPLANMAYAN
SORULAR
Şimdiki
adıyla Chauvet Mağarasının bulunması 20. yüzyılın en büyük arkeolojik
keşiflerinden biriydi. Fakat pek çok arkeolojik keşif gibi bu da
yanıtlayabileceğinden çok soru yaratmıştı.
Çıplak
ayakizleri çamurda hâlâ belli olan bu insanlar bu karanlık yere ne zaman
girmişlerdi? Resim yapmak için neden bu kadar derini seçmişlerdi? Bu gizemli
yeraltı faaliyeti bugün "sanat" adını verdiğimiz şeyin kökeni miydi?
Bu mağara resimleriyle Üst Paleolitik alanlardaki kazılarda çıkarılan küçük
heykelcikler ve kemik, boynuz ve fildişi parçaları üzerine kazınmış figürlerle
nasıl bir ilişki içindeydi? Bu sorular daha önce de sorulmuştu ama şimdi yeni
bir aciliyet kazanmış oluyorlardı.
Chauvet
resimlerinin yaşını saptamak nispeten kolaydı. Siyah boyadan alınan karbon
örnekleri radyokarbon tarihleme yöntemiyle analiz edildi. Chauvet resimleri 720
yıl yanılma payıyla 32.410 yıl öncesine aitti. Çok gelişmiş resimler olmalarına
rağmen bunlar bugüne kadar bulunmuş en eski resimlerdir.
Batı
Avrupa'da Neanderthaller'in ardılları olan tam çağdaş insanın ilk görünmesine
yakın yapılmışlardı. Bu yüzden de yeni -ve şimdiye kadar yanıtlanmamış- bir
soru daha ortaya çıkmıştı: "Sanat" uzun bir gelişme dönemi olmadan tam
olarak biçimlenmiş ve gelişmiş olarak mı başlamıştı? Ve resimler neden derin
mağaralarda yapılıyordu?
Mağara
resimlerinin en güzel örneklerine daha çok Avrupa'da, özellikle de Kuzey
ispanyayla Güney Fransa'nın dağlık kesimlerinde rastlanmakla birlikte, Türkiye
sınırları içindeki en güzel mağara resmi, Antalya yakınlarındaki Katran
Dağı'nda bulunan Öküzini Mağarası'nın girişindeki kazıma boğa resmidir.
(Solda)
Mamut fildişinden yapılmış bu insan başı, bir başparmak boyundadır. Arkeolojik
tekniklerin bugünkü kadar ciddi olmadığı 20. yüzyıl başlarında Brassempouy'da
(Landes, Fransa) bir kazıda çıkmıştır. Sonuç olarak kesin yeri bilinmediği için
günümüzde gerçekliği tartışmalıdır. (Sağda) Peche-Merle'deki (Lot, Fransa) bu
doğal kaya formasyonu bir at başını akla getirmiş görünmektedir. Her 2 at da
bir insan elinin çevresine üflenen boyalarla oluşturulmuş insan ellerinin
negatifleriyle çevrilidir. Sağdaki atta yapılan radyokarbon testi 24.600 yıllık
olduğunu ortaya koymuştur.
BÜYÜK
"NEDEN?" SORUSU
Yüz
yıl önce araştırmacılar o zaman bilinen birkaç Üst Paleolitik Dönem resminin
"yalnızca" sanat sanat içindir ilkesine göre yapıldığını ve resim
yapmanın kaya duvarlara rastgele çiziktirmeler yapmaktan doğan bir zaman
geçirme aracı olduğunu iddia etmişlerdi. Fakat insanların kırsalda gördükleri hayvanları
çizmek için öyle büyük güçlüklerle emekleyerek, sürünerek ve tırmanarak
mağaralarına girdiklerini düşünmek güçtü.
Sonra
"sanat sanat içindir" kavramının "basit" olup olmadığı da
haklı olarak sorgulanmıştı. Gerçekten de pek çok sanat tarihçisi, "sanat
sanat içindir" diye bir şey olduğuna inanmıyordu. Sanat her zaman
toplumsal bir çerçeve içindeydi ve bir amaca yönelikti.
Bu
tehlikeli yeraltı seferleri için bir açıklama gelmekte gecikmedi. Fransız
araştırmacısı Salomon Reinach, bunun nedeninin "iyilikçi tılsım"
olduğunu iddia etti. Ona göre insanlar avladıkları hayvanlar üzerinde üstünlük
sağlamak için resim yapıyorlardı. Böyle bir faaliyetin esrara bürünmesi ve
insanların yaşadıkları yerden uzakta yapılması mantıklıydı. Daha sonra aslan resimleri
bulunduğunda zamanın önde gelen Fransız tarihçilerinden Abbe Henri Breuil,
İnsanların bunları yırtıcı hayvanın gücünü kendilerine almak için yaptıklarını
söyledi.
Araştırmacılar
daha sonra, bu iyilikçi tılsım açıklamasının çok basit olduğunu hissetmeye başladılar.
Bu tür açıklamalar, resimlerin çeşitliliğini açıklamıyordu ve çok farklı toplum
türlerinde yaşayan insanlar arasındaki zayıf benzetmelere dayanıyordu. Ayrıca
gün ışığına çıkmakta olan unsurları da açıklamamaktaydı. Örneğin, resimleri
yapanların resmin çizgilerini tamamlamak için kayanın biçimini kullandıkları
gerçeğinin bir açıklaması yoktu.
Abbe
Henri Breuil'in eski bir öğrencisi olan Andre Leroi-Gourhan, 1960'lı yıllarda
ortaya yepyeni bir açıklama attı. Bu antropolog Claude Levi-Strauss tarafından
geliştirilen felsefi tutum olan yapısalcılığa dayanıyordu. Yapısalcılık, insan
beyninin yapısı nedeniyle bütün insanların ikili zıtlıklarla düşündüklerini
iddia eder. Böylece düşüncemizin temelinde kültür:doğa, sıcak:soğuk,
aydınlık:karanlık, kutsal: kutsal olmayan, çiğ-pişmiş, vahşi:evcil, bizonlar ve
erkek:dişi gibi zıtlıklar vardır.
Leroi-Gourhan
bunlardan sonuncusu üzerinde durdu. Görüşlerini sade bir biçimde açıklamaya
çalışırsak Leroi-Gourhan, Üst Paleolitik Dönem'in, bütün 20.000 yılı boyunca mağaraların
erkek:dişi ilkesine göre düzenlenmiş organize sığınaklar olduğuna inanıyordu.
At
gibi bazı hayvanlar "erkeklik", bizon ve Avrupa bizonu gibiler
"dişilik" simgesiydi. "Dişi" türler mağaraların orta
kısımlarında yer alırken "erkek" türler her yana dağılmışlardı.
Aslan, ayı ve diğer tehlikeli hayvanlar ise mağaraların derinliklerinde
bulunuyorlardı.
Araştırmacılar
şimdiki kanıtların Leroi-Gour-han'ın bu iddiasını desteklemediğini iddia
etmektedir: Resimler mağaralarda rastgele yerlere çizilmişlerdir. Sonuçta,
Leroi-Gourhan da bu gizemi çözememiştir,
(Solda)
Rouffignac'taki (Dordogne, Fransa) bu at başı, mağara duvarından çıkan bir
çakmak taşı üzerine resmedilmiştir. Hayvanın gövdesinin geri kalanı duvarın
içinde gizli ya da ardında imiş görüntüsü verilmiştir. (Sağda) Chauvet
Mağarası'nda (Ardeche, Fransa) Aslan panosu. Mağara 1994'te keşfedilmiştir.
Buradaki resimlerin 30.000 yıldan eski olduğu tespit edilmiştir. Mağara
duvarının yumuşak yüzeyi resimlerin yapılabilmesi için düzeltilmiş ve yine
kazıyarak bazı boyanmış ayrıntıların belirginleşmesi sağlanmıştır. Bu pano
mağaranın derinliklerindedir.
RUHLAR
DÜNYASI
Günümüzde,
yine insan beyninin "devrelerine" dayanan ve sorunlu ikili zıtlıkları
işin içine sokmayan bir açıklama daha vardır. Bu, dünyada avcılık ve
toplayıcılık yapan toplumların çoğunda, farklı türlerine rağmen, şamanizm adı
verilebilecek bir inanç sistemi bulunduğu gözlemine dayanır. Şamanist bir
toplum katmanlı bir kozmosa inanır: İnsanların yaşadıkları katman, altında ve
üstündeki ruhların yaşadıkları dünyalar.
Şamanların
görevi ruhlarla konuşabilmek, hastaları iyileştirmek, hayvanların hareketlerini
kontrol edebilmek ve havayı değiştirmek için bu katmanlara geçmektir. Bu geçişi
sağlamak için değişik bir bilinçlilik durumuna geçerler. Bu durumlar hafif
uzaklaşmalardan, derin translara ve rüyalara kadar değişir. Bu farklı durumda
kimi zaman kendilerine güç veren ve ruhsal dünyada rehberlik yapan bir
hayvan-yardımcıyla ilişki kurarlar.
Şamanist
açıklamaya göre, Üst Paleolitik Dönem'de mağaralar herhalde alt dünyaya giden
yollar olarak görülüyordu. Bunlara fiziksel olarak girmek, değişik bir ruhsal
duruma psikolojik girişten farksız görünmüş olabilir. O öteki dünyada şamanlar
hayvan-yardımcı ruhlar arayacaklardı. Meşalelerinin titrek ışığında görerek ve
dokunarak, onlar için kendileriyle ürkütücü ruh dünyası arasındaki
"zar" olan duvarları yoklamışlardır.
Bir
ruh-hayvan bulduklarına inandıklarında hayvanı zardan bu yana geçmesi için ikna
etmişler, sonra da resim yapıcılar olarak hünerlerini kullanıp aslında bir
görüntü olan şeyi kaya üzerinde "sabitleştirmiş"lerdir. Resim ile
kaya arasındaki bu yakın ilişki, mağara duvarlarına çizilen pek çok resmin
neden kaya yüzeyinin bir parçası olduğunu ya da neden kayadan çıkarmış gibi
göründüğünü açıklar.
Diğer
yandan bazı resimler o kadar büyük ve karmaşıktır ki, bunlar herhalde tek tek
kişilerden çok gruplar tarafından yapılmış olabilir. O dönemde yaşayan insanlar
bu gösterişli resimler karşısında, kendilerini mağaraların derinliklerinde
bekleyen ve henüz ulaşamadıkları şeylere hazırlamış olabilirler.
Şamanizm,
dinamik bir inanç ve ideoloji sistemiydi ve üstelik insanlar tarafından farklı
toplumsal koşullar altında değiştirilebilirdi. Alt dünyaya girildiğine inanç
gibi şeyler, herhalde Üst Paleolitik Dönem'de aynı kalmıştır, ancak binyıl
devam ettikçe diğer unsurlar hiç kuşkusuz değişime uğramıştır.
Chauvet
Mağarasının ve diğer yeraltı "galerilerinin ortaya attığı büyük soruların
bazıları şamanist açıklamayla cevaplanmaktadır. Fakat diğerleri, cevapsız
kalmaya hâlâ devam etmektedir. Örneğin, bizon resminin anlamı atınkinden nasıl
farklıdır?
Bir
kemik parçasına yapılan at resmiyle yeraltındaki mağaraya çizilen at resmi
farklı şeyler midir? Bunları bilemiyoruz. Keats'in, Yunan Vazosu şiirinde
olduğu gibi sessiz görüntüler "bizi sonsuzluk gibi şaşırtmaktadır. Yine de
Chauvet'de ve diğer resimli mağaralarda elimizi uzatıp ilk "gerçek
insan"ın kayıp dünyasına -hemen hemen- dokunabiliriz.
Lascaux'da
(Dordogne, Fransa) gayet süslü Axial Galeri. Tavana resmedilen atlar, Avrupa
bizonları ve çeşitli işaretleri seyirciyi sarar gibidir.
0 yorum: "Mağara Resimlerinin Sırrı"