Konu
Başlıkları
1.
Tiahuanaco harabelerinde dünya-dışı varlıkların bıraktığı izler
2.
Popol-Vuh'un yazdıkları
3.
Kuzeyden gelen Tanrılar
4.
Atlantlı'ların izinde
5.
Tarihöncesi devirlerdeki «Kara Elbiseli Misyonerler»
6.
Quetzalcoatl
7.
Güney Amerika devleri
1.
Tiahuanaco Harabelerinde Dünyadışı Varlıkların Bıraktığı İzler
Tiahuanaco
harabelerinin gizemi, tanınmış Alman arkeologu Schilemann tarafından da
incelenmiştir. Bilindiği gibi Schliemann, Truva harabelerinin yeryüzüne
çıkarmasıyla ün yapmıştır. Schliemann, Tiahuanaco'da bazı petroglifleri okumaya
muvaffak olmuştur. Onun tarafından tercüme dilen bir dikilitaş yazıtında aynen
şunlar kazılıydı:
«Zira
kudretli ide-BlaCuin Rgyal Kral Dri-Cum'u tahtından alarak göğe yanına çekti.
Onun yerine Ti-Şe geçti.»
Tercümeden
başka bir bölüm daha:
«Sene
6 Kaan-II Muluk günü Zayk ayında indik. 9 Şuene kadar kalacağız. Buraya ŞUKARA
dendi. (Şukara Tiahuanaco'nun eski adıdır.Şimdiki yerliler hâlâ bu eski ismi
bilirler.) Yerli halka bilim öğrettik kültür yaydık. Yeraltında bir kent
kurduk. Buna ÜST KUEŞA kenti adını verdik. 1. ŞUKARA Kralı H-Yus'tur.»
Burada
sözü edilen yeraltı kentinin giriş kapısını tanınmış Fransız tabiatçısı Alcide
d'Orvigny bulmuştu.
Schliemann'ın
Şukara olarak tercüme ettiği kadim Tiahuanaco'dan tarihçi Gonzoles de la Rosa
da bahseder. Rosa uzun yıllar Peru'da araştırmalarda bulunmuştur.
Dikilitaşlardaki petroglifleri tercüme etmiş fakat ne yazık ki anahtarı mezara
götürmüştür. 1625'te yazdığı eserini 1627'de Cizvit papazı Oliva'ya vermişti.
Rosa'nın
eseri 1909'a kadar Vatikan'da saklı kalmıştı. Buradan bazı bölümleri
aktarıyorum:
«Eski
kentte 2 ırk vardı. Hükmedenler ve yerliler. (İşçiler) Şehir tamamıyla
yeraltında kurulmuştu. Yeryüzünde yalnız işçilerin çalıştığı atölyeler ve evler
vardı. İşçiler yeraltı şehrinin havasına alışamıyorlardı. Çoğu bu yüzden
ölmüşlerdi. İşçiler ölülerini yatar durumda gömerlerdi. Hükmedenler ise
yakarlardı. Yakındaki adalarda (Titicaca gölünde) beyaz tenli sakallı bir ırk
yaşardı. Göl kenarında muhteşem bir saray vardı. Tiahuanaco'da ilk medeniyeti
Uros'lar kurmuşlardı.»
Şukara
hakkında ilgi çeken bir diğer konu da bu bölgede bulunan piramitlerin yapı
bakımından Mısır Piramitlerine benzemesidir!.. Kahire'nin 30 km. uzağındaki
SAKKARAH piramidi tıpkı Şukara piramidinin eşidir. (Sakkarah ve Şukara
arasındaki isim benzerliğine dikkat!)
Harabelerde
dağınık bir halde bulunan taş bloklardan biri üzerindeki petroglifler «Orejona»
efsanesini hikaye eder. Bu taş bloka stilize edilmiş özel elbiseler taşıyan
astronot resimleri uzay gemisi şekilleri işlenmiştir. Blokun üzerindeki petrogliflerin
tercümesini gene Rosa'ya borçluyuz.
«İnsanlığın
ilkel çağlarında Titicaca gölündeki Güneş adasına güneş gibi parlayan altın bir
kuş indi. Bu kuşun karnından bir kadın çıktı. Bu kadın öbür kadınlara çok
benziyordu. Yalnız başı konik biçimde kulakları uzun (Buda heykelinde görüldüğü
gibi) elleri 4 parmaklı ve parmakları ince bir zarla bağlıydı. Adı OREJONA idi.
OİGH'den geliyordu. (Oigh bir planet mi?) Oigh'de yaşam şartları hemen hemen
burayla aynıydı.» [1]
«Orejona,
çok bilgiliydi. Görevi indiği yeni dünyada yeni bir ulus yaratmaktı. Yerli
erkeklerden birçoklarıyla birleşti. Doğurduğu çocuklar analarına çektiler. Çok
akıllı bir ırk meydana geldi. Bir zaman sonra Orejona'nın görevi sona erdi.
Yine altın kuşuna bindi göklere uçtu geldiği yere gitti.»
Tanınmış
Rus bilgini Alexander Kazantsev, bu bölgede yaptığı araştırmalarda şöyle
diyordu:
«Orejona
(Venüslü Havva) ve daha sonra Venüs gezegeninden gelenler yüksek And Dağları
platosunda ileri bir uygarlık kurmuşlardı. Prehistorik çağlarda çevrede geniş
sömürge alanlarını kısa zamanda uzaklara yaymışlardı. Büyük şehirler atölyeler
fabrikalar kurdular. Gemileriyle yeryüzünde kıtalar arası ticari ilişkileri
yürütüyor uzay taşıtları sayesinde gezegenlerarası gidiş gelişleri
sağlıyorlardı.»
2.
Popol-Vuh'un Yazdıkları
Popol-Vuh
Mayalar'ın İncil'i sayılır. Latinceye tercümesi 1544'te Adiran Recinos ve
Villacosta tarafından yapıldı.
Kitap;
Yaratılış Tanrıların savaşı ve göçler-yerleşmeler bölümlerinden ibârettir.
Yaratılış kısmı İncil'deki Yaratılış'a çok benzer.
İşte
Popol-Vuh'dan ilginç bir pasaj:
«Zaman
çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Birinci zaman Kaplan Güneşi zamanıdır. Bundan
sonra büyük Rüzgarın Güneşi daha sonra Ateşli Gök Güneşi zamanları geçmiştir.
Bir de şimdiki zaman vardır. Şimdiki zaman dünyanın sonuna kadar devam
edecektir. Ve işte 3. zaman insanları tanrılar tarafından ölüme mahkuma
edildiler. Ve büyük bir ateş zehir taş yağmuru göklerden yağdı. Ateşten daha
sıcak rüzgarlar insanlığı mahvetti.(2) İnsanların önce tırnakları döküldü derileri
soyuldu gözleri kör oldu etleri çürüyüp dağıldı. Bu felaketten korunmak için
insanlar Mısır yığınları gibi evlerde üst üste yığılıp saklandılar. Fakat
öldüren rüzgar her yere erişti. Hepsini eritti. Mağaralara saklanmak isteyenler
mağaraları erimiş buldular. Ağaçlarda bulunan avcılardan bile birçoğu zehirlendi, çoğunun vücutlarında büyük yaralar açıldı.»
Bilginler
tarafından yapılan incelemeler Maya-Quichi'lerinin kutsal kitabı Popol-Vuh'un
Tevrat'tan Hintlilerin Veda'larından ve İranlıların Zend-Avesta'sından çok daha
eski olduğunu ortaya çıkarmıştır. İşin asıl şaşırtıcı tarafı Popol-Vuh'un
yazdıklarının Hint asıllı kutsal yazılarla (Ramayana ve Drona Parva)
desteklenmesidir!..
Bu
Hint yazılarında şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir nükleer savaşın hikayesi
anlatılmaktadır. Onlardan alınmış şu pasajı inceleyelim:
«Güneşten
10.000 defa daha kuvvetli olan korkunç ateş şehirleri mahvetti. Bu ateş
insanların saçlarını ve tırnaklarını döktü. Duvarlarda yalnız gölgeleri
kaldı.[2] Kuşların tüyleri beyazlaştı. Bu ateşten kurtulmak için askerler
kendilerini nehirlere attılar. Sağ kalanlar yaşayabilmek için eşyalarını
nehirde yıkadılar. Bunlar birdenbire değiştiler maymunlaşıp ormanlara
çekildiler.
Üçüncü
zaman insanlarından maymunlardan başka yaratık kalmadı. Derler ki maymunlar
insanlardan türediler o yüzden insanlara çok benzerler.»
Hint
kutsal kitaplarından bir diğeri olan Mosola Purva'da da bu konu ile ilgili
yazılar buluyoruz:
«Bu
bilinmeyen bir silahtır; Demirden bir şimşek! Ölümün büyük habercisi! VRİŞNİ ve
ANDAKA ırklarını bir anda mahvetti. Yanan cesetler tanınmaz hale gelmişlerdi.
Birkaç saat içinde yiyecek maddeleri çürüdü zehirlendi. Ve işte KUKRA uçan bir
VİMANA'dan üçlü şehir üzerine uzayın kuvvetini içinde taşıyan ölüm taşını attı.
On bin güneşe bedel dumanla karışık bir ateş gök yüzüne yükseldi.[3] Vimana
gökteydi. Fakat aşağıda üçlü şehirden iz kalmamıştı.»
Bu
çok eski yazıları inceledikten sonra oturup düşünelim. Asya ve Amerika!
Birbirinden 20.000 km. uzakta 2 ayrı kıta!
İkisinin
de kutsal yazılarında aynı şeyler yazılı!.. İster istemez çok eski çağlarda
dünyanın 2 ucunda patlak veren bir nükleer savaşı düşünmeye zorlanıyoruz!..
Bugün
artık çok eski devirlerde Asya ve Amerika kıtalarında nükleer silahların
kullanılmış olduğu birçok bilim insanı tarafından kabul etmektedir.[4]
3.
Kuzeyden Gelen Tanrılar [Kişiler]
Teotihuakan
Güneş Piramidi'nde şöyle bir duvar yazısına rastlıyoruz.
«Quetzalcoatl
(Tolteklerin beyaz tanrısı) insanların en yakın dostuydu. Uygarlığı, ateşin
sırrını, madenin işlenmesini hep ona borçluyuz.»
Toltek
ve Aztekler Quetzaltcoatl [Kutsalkat çağrışımına dikkat] adındaki tanrıyı / kişiyi parlak gezegenden (yani Venüs'ten)
gelmiş olarak bilirlerdi.
Başka
bir yazıtta şunlar yazılıdır:
«Sonraları
o Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan'a yerleşti.
Arkadaşlarıyla birlikte geldiği yere dönmek üzere kuş kılığında batı denizine
doğru uzaklaştı. Çok sevdiği halkından ayrılıp gitti.»
Burada
«Tulla şehrindeki boğucu zehir» deyimi dikkati çekmektedir. Belki de «tanrı»
diye vasıflandırılan kimseler aslında birer uzay adamıdır ve aralarında nükleer
silahlarla savaşmış oldukları için şehirlerin havası zehirlenmiş (tehlikeli
derecede radyoaktivite ihtiva etmiş) olabilir. Eldeki diğer deliller bu teoriyi
destekler mahiyettedir.
İnka'ların
tanrısı Virakoşa da halkından ayrılıp gitmiştir. Efsanelere göre Yukatan'ların
tanrısı Kukulkan 19 arkadaşıyla birlikte gelmiş tam 10 yıl Yukatan'da yaşamış
halkına uygarlık ve iyiliğe götüren yasalar bıraktıktan sonra güneşe doğru uçup
gitmişti.
Genel
bir kaide olarak bütün Güney Amerika'da eski uygarlıkları kuran tanrılar
göklerden geliyorlar belirli bir süre kaldıktan sonra gene uçarak geldikleri
yerlere gidiyorlar. Tanrıların (kişilerin) ortak bir özelliği «beyaz» olmaları ve çok şey
bilmeleridir!..
4.
Atlantlı'ların İzinde
Tolteklerden
kalma bir belge doğuda «Aztlan» diyarından batı topraklarına göç eden 8
kabileden söz eder.
Eski
Meksika yazıtlarında Aztlan dağlık büyük bir ada olarak geçer. Ada yüksek bir
duvarla çevrilidir. Çevresinde geniş bir kanal vardır. Toltekler ve Olmekler,
Aztlan adasını atalarının yurdu olarak kabul ederler.
Venezuela
ve Dairen yarımadası yerlileri, hemen hemen kesinlikle beyaz ırka mensupturlar.
Saçları kumral gözleri mavidir. Bunlar eski Atlantik ırkının tipik temsilcileri
olarak gösterilebilir.
Beyaz
ırka ait bir diğer kabile, Venezuela ormanlarında yaşamaktadır ve günümüze
kadar özelliklerini kaybetmemiştir. Bunlar, oturdukları yere «ATLAN» adını veren bakir ormanların halkı Praiya'lardır. Bu efsanenin ana teması gene doğuda
vaktiyle Pariya'ların atalarının yaşamakta olduğu gök kadar büyük bir adadır.
Tabii bir felaket yüzünden ada halkı şimdiki Venezuela kıyılarına
yerleşmişlerdir.
Toltek, Zapotek, Olmek, Maya ve Aztekler'den kalma taş anıtlarda Venezuela'da
görülenlerle benzer hiyerogliflere rastlanmaktadır. Bu ideogramlardan bazıları
Aztek ve Maya uygarlıklarından kalıntılarında görülen hiyeroglifleri
andırırlar!..
Bilginler, Venezuela'da bulunanlarla Mısır hiyeroglifleri arasında belirli ortak yönler
bulmuşlardır.
5. Tarihöncesi
devirlerdeki «Kara Elbiseli Misyonerler»
Çin'den
Kolombiya'ya ve eski Peru'ya Orta Amerika cangıllarından Burma'ya doğudan
Batı'ya birçok gelenekte çok uzak bir ülkeden gelen kara elbiseli garip
adamlardan söz edilir. Bunlar aniden ortaya çıkarak büyük bir felaketin
geleceğini önceden haber vermeye çalışmışlardı.
Bu
insanlar hakkında söylenebilecek tek şey, «Kara Elbiseli Adamların» M.Ö.
11.000'den önce Amerika ve Güney Asya'da aniden ortaya çıktıkları gibi aniden
kaybolmalarıydı. Yukarıda belirtilen tarihte Atlantis ve emperyal kolonisi
Hy-Brasil'in bütün şehirleriyle birlikte sulara gömüldüğü sanılıyor.
Eski
Brezilya'daki Atlantis İmparatorluğu'na eski İrlandalı göçmenler «Hy-Brasil»
diyorlardı.
6.
Quetzalcoatl
Efsanevi
öncü Quetzalcoatl büyük olasılıkla Atlantis-Brezilya'sından gelerek vahşi Orta
Amerika'ya uygarlık getirmişti.
Eski
Mexico konusunda yerli geleneklerini toplayan Fransisken misyoneri Juan
Torquemada, «Ouetzalcoatl beyaz tenli sarışın ve sakallıydı» demektedir.
Torquemada, «Monarquia Indiana» adlı kitabında;
«Quetzalcoatl
uzun boylu sarışın bir adamdı ve üzerinde küçük kırmızı gamalı haçlar ihtiva
eden siyah bir cüppe giyerdi.» diye yazmaktaydı.
Mexico'nun
İspanyol tarihçisi Clavigero Quetzalcoatl'ı Tolteklerin başkenti Tula'nın baş
rahibi olarak nitelendirir.
Torquemada,
kitabının «De la Poblaçon de Tulla y su Senorio» başlıklı bölümünde, «Toltekler
Quetzalcoatl liderliğinde karaya ayak basarak iç taraflarına doğru ilerlediler
ve Tullan şehrini kurdular.» diye yazmaktadır.
Toltekler,
ülkenin yerlileriyle evlenerek Quetzalcoatl komutanlığında Orta Amerika'nın
diğer bölgelerini de kolonize etmişlerdi.
Quetzalcoatl
ve diğer Atlantisliler ya Hy-Brasil'den ya da Atlantik Okyanusun'daki Atlantis
anavatanından gelmişlerdi. «Kara Elbiseli Adamlar» Atlantis'li ya da
«Hy-Brasil»liydiler.
Eski
Meksika tradisyonunda Mexico ve Orta Amerika'ya ilk yerleşenlerin beyaz tenli
insanlar olduğu anlatılır.
Guatemala
yerlileri İspanyol fatihleri zamanında onlara şu gelenekleri aktarmışlardı:
«Çok
açık beyaz tenli Kral Quetzalcoatl istilacı esmer renkli bir ırka teslim olmayı
reddetmişti. Esir olarak yaşayamayacağını söyleyerek beyaz halkıyla birlikte
gemilere binerek doğan güneşin yönündeki uzak bir ülkeye doğru hareket etti.
Oraya vardıktan sonra o ve halkı oraya yerleşerek büyük bir ırk haline
geldiler. Beyaz halkın bir kısmı, eski Orta Amerika'daki büyük savaş sırasında
ormanlara kaçtı ve bir daha kendilerinden hiçbir haber alınamadı. Geri kalanlar
esmer tenli insanlara esir düşerek köleleştirildiler.»
Aztek
«Codex Vaticanus» Quetzalcoatl'ı Hz.İsa gibi bir bakirenin oğlu olarak
tanımlar.
Orta
Amerika Quiché yerlilerinin İncil'i sayılan Popol-Vuh'ta «Votan» ve Votanlar'dan
bahseder. Eski Brezilya kabileleri İskandinav tanrısı Odin'e [5] taparlardı. Bu
kült güneyden eski Panama'ya kadar bir hayli yaygındı.
Güney
Amerika'daki Kolomb öncesi mevcut beyaz ırkın yok edilmesi ilk «İnka Güneş
İmparatorluğu» kurulmadan önce gerçekleşmişti. Bu beyaz imparatorluğun torunlarının
bugün hâlâ yaşıyor olması mümkündür. Bunların Brezilya'nın keşfedilmemiş
bölgelerinde And Dağları bölgesinde Amazon Nehri civarında yaşadıkları
zannedilmektedir.
Bugün
Titikaka Gölü civarında yaşayan modern yerli kabileleri olan «Colloan» ya da «Aymara»
yerlilerinin ataları -Cieza de Leon'un 1535'te tuttuğu kayıtlara bakılırsa- göl
üzerindeki adada yaşayan çok eski sakallı ve beyaz tenli bir ırkı İspanyollar
gelmeden çok önce yok etmişti.
1926
ya da 1927 yıllarında Hamburg'dan yola çıkan bir Alman doktor Brezilya'nın
bilinmeyen bir bölgesinde beyaz yerlilerle karşılaşmıştı. Alman doktorun
anlattıklarına göre yerliler eski Grek tipindeydiler. Bunlar kollarında ve
boyunlarında altın takılar taşıyorlardı.
Brezilya'nın
vahşi ormanlarında ve Amazon nehri civarında kuruluş tarihleri
MÖ 50.000-60.000 yıl öncesine kadar uzanan pre-historik şehirler
bulunmaktadır. Buralarda sakallı beyaz tenli ve mavi gözlü yerlilere
rastlanmaktadır. Bu yerliler Sanskritçe'ye benzer bir lisan kullanmakta ve
kuzeyli Tanrı Odin'e tapmaktaydılar.
Atlantis'in
Güney Amerikan kolonilerden birisi büyük olasılıkla bugünkü Brezilya'ydı.
İlginçtir ki «Brazil» adı eski İrlandalı Kelt'ler [6] tarafından biliniyordu.
Efsanelere
bakılırsa Quetzalcoatl'ın Eski Mexico ve Orta Amerika'nın Hz. İsa'ya benzer bir
kişiliği olduğu anlaşılmaktadır. Aztekler İspanyol fatihlere Quetzalcoatl'ın
Aziz Thomas olabileceğini söylemişlerdi. İlginçtir ki Aziz Thomas
Quetzalcoatl'dan tam 9.000 yıl sonra dünyaya gelmişti.
Quetzalcoatl
Mexico körfezindeki Panuco'ya ayak bastığı sıralar bir diğer beyaz tenli
sakallı bilge adam, bugünkü Kolombiya'nın olduğu yere gelmişti. Yerliler, ona
«Bochicha» ya da «Zuhe» diyorlardı. O, Chingasa'nın doğusundaki bir ülkeden
gelerek aniden ortaya çıkmıştı.
Efsanelere
göre Bochicha'nın ortaya çıktığı zamanlarda «Ay», [7] dünyamızın uydusu
değildi!..
İddialara
göre Bochicha, tam 2.000 yıl yaşamıştı. Şurası da unutulmamalıdır ki 2.000 yıl
hesaplanırken 1 yıl =365 gün değildi.
Başka
bir Peru geleneğinde İnka'ların «Virakoşa» ya da «Ayar Manko Kapak» dedikleri
beyaz tenli sakallı bir adamın Titikaka gölündeki adanın üzerinde birdenbire
ortaya çıktığı anlatılır.
Hy-Brasil
denilen Atlantis kolonisini göklerden gelen ateş (Venüs gezegenin yörüngesini
değiştirmesi sonucunda) ve depremler yok etmişti.
Matto
Grosso çevresindeki keşfedilmemiş ölü şehirler bu pre-historik medeniyetten
arta kalan harabelerdir.
Richard
Oglesby Mars adlı bir Amerikan bilim insanına göre eski Atlantis kökenli
Brezilya medeniyeti Maya'ların ve İnka'ların kültürlerinin temelini teşkil
etmiştir.
7.
Güney Amerika devleri
Dominiken
misyoner Pedro de los Rios «Nueva Espana» adlı kitabında (1566) belirttiği bir
Aztek geleneğinde büyük felaketten ve tufandan önce Anahuac ülkesinde Eski
Mexico- devlerin yaşadığından bahseder.
Bu
devler, kara elbiseli misyonerlerin doğudaki vatanlarına yani Atlantis'e ya da
Hy-Brasil'e dönmelerinden sonra ortaya çıkmışlardı.
Eski
Meksikalı'lar doğudaki göklerde görünen parlak ışıklı gezegenin Ay değil Venüs
olduğunu söylerler. Acaba bugün dünyanın uydusu olan Ay 12.000 yıl önce mi
dünyanın çekim alanına girmişti? Hiç şüphesiz Ay'ın dünyanın uydusu olma
aşamasında dünya üzerinde bir felaket yaşanmıştı.
Eski
Peru geleneğinde devlerin denizden gelerek Inca Ayatarco Cuso bölgesine
girdikleri anlatılır.
Quicha-Peru'lu
yerlilerin İspanyol askeri rahibi Don Cieza de Leon'a 1545'te anlattıklarına
göre denizden gelen devler o kadar uzun boylu idiler ki diz çöktükleri zaman
bile en uzun boylu insandan daha uzundular.
Ülkenin
içlerine doğru ilerleyen devlerin bazıları çırılçıplak bazılarının ise üzerinde
ilkel hayvan postundan giysiler vardı. Ülkeyi yağmalayan devler su bulamayınca
dev kayaları kullanarak derin kuyular inşâa etmişlerdi.
Bugün
(1545'te) devlerin yaptıkları kuyular hâlâ kullanılır durumdadır.
Devler zayıf yerli direnişini ezerek bütün Peru'yu ellerine geçirmişler ve yerli
kadınları da kendilerine eş olarak almışlardı. Fakat bu kadınların birçoğu
devlere dayanamayıp ölmüşlerdi.
Cieaza
de Leon 1560'ta Cuzco'da çok büyük insan kemikleri ihtiva eden bir mezar
bulunduğundan söz eder. Buna benzer kemikler Mexico City'de de bulunmuştur.
İspanyol
misyoneri ve tarihçi Padre Acosta 1560'ta Manta Peru'da dev iskeletler
bulunduğundan bahseder. 1928'de Ekvator'da bir mağarada dev insan kemikleri
bulunmuştu. Mağarada bulunan eski insanların uzunluğu 2.44 m'yi aşıyordu.
Buna
benzer dev insan iskeletleri modern Mexico'nun Pasifik kıyılarında da
bulunmuştur.
Peru'nun
efsanevi devleri ülkedeki megalitik yapıların ustalarıydı. Tiahuanaco'nun
gizemli insanlarının bu devler olduğu zannedilmektedir.
Eski
Avrupa'nın da devleri vardı. Homer'in Lestrygon'ları devlerdi. Bu devlerin eski
Norveç'te yerleştikleri zannedilmektedir. Norveç'teki bazı mağaralarda dev
büyüklükteki boyutlarda kol ve bacak kemikleri bulunmuştur.
Eupolemus'un
da doğruladığı gibi eski Babilli rahipler, eski Babil'i büyük tufandan kaçan
devlerin kurduğunu söylüyorlardı.
«Tanrı'nın
çocukları» denilen bu devler, ünlü Babil kulesini inşâ eden büyük astrologlardı
ve Babilli rahipler bütün gizli bilgileri onlardan almışlardı.
Bazı
iddialara göre tufandan önce ve sonra ortaya çıkan bu devler Atlantis'teki
aşağı bir kastın liderleriydiler. Bunlar, Titanlar'ın tanrılara İblis'in
Tanrı'ya isyan etmesi gibi Atlantis'teki egemen kasta karşı isyan etmişlerdi.
Eski
İrlanda'nın Fomorian'larına eski Britanya'nın dev tanrılarına ait efsaneler bu
halkın hatıralarını taşırlar.
Kaynaklar
ve Dipnotlar
[1]
Orejona efsanesinin kazılı bulunduğu monolit blok üzerinde bir uzay gemisi
resmi ve bir de planet şekli belirtilmiştir. Uzay gemisiyle gezegen paralel
çizgilerle birbirine bağlanmış haldedir. Halen Peru'da yaşayan kabilelerden biri
«OREJONA» adını taşır. Bu kabilenin insanları tarif edilen Orejona gibi uzun
kulaklıdır!
[2]
Burada nükleer bir savaş mı anlatılıyor?
[3]
Hiroşima ve Nagazakiye atılan atom bombalarından sonra çekilen fotoğraflarda
yüksek ısı dolayısıyla buharlaşan insanlardan geriye duvarlarda insan gölgeleri
kaldığı görülüyordu!..
[4]
Atom bombası parçalanması aynen tarif ediliyor.
[5]
Odin (ya da «vahşi» ya da «öfkeyle kabaran» anlamında Woden): Kuzey
mitolojisinde Bor ve Bestla'nın oğlu. Tanrıların en yaşlısı en büyüğü ve
yöneticisi. Ölümlülerin babası savaş tanrısı.
[6]
Kuzey batı Arjantin'de bir yerli kabilesi tamamen Gal'ce ya da İrlanda lisanına
benzer bir lisan konuşmaktaydı. Bu kabilenin modern İrlanda ya da İskoçyayla
hiçbir ilgileri yoktu; çünkü ataları İspanyol fatihlerden yüzlerce yıl önce
oralara yerleşmişlerdi. 1910'da İrlandalı bir gezgin Arjantin Pampa'da bu
yerlilerle karşılamış ve «Indios Patanios» denilen bu yerlilerle İrlanda
lisanıyla konuşmuştu!.. Daha da ilginci bu kabile üyelerinden bazıları İrlandalı
Kelt'ler gibi mavi gözlü ve kızıl saçlıdır.
[7]
Bu, bize Hörbiger'in teorisini hatırlatıyor.
[8]
frmtr.com/garip-olaylar/2851716-kolomb-oncesi-amerikanin-gizemli-sirlari-garip-tim.html
0 yorum: "Kolomb Öcesi Amerika'nın Gizemli Sırları"