TARİH
ZORLAMAYI SEVMEZ
Atatürk
ne gösterişlerde, ne mevkilerde, ne rütbelerde içini doyurucu bir zevk
bulamamıştır. O, fikir peşinde idi. Gerçek büyüklüğü daima fikirleri uğruna
savaşmakta, her an, o andan önceki bütün şanlarını ve şereflerini fikirleri
uğruna feda etmeyi göze almakta aramıştır.
Bir
gün Ankara ve İstanbul şehirlerinden birine "Atatürk" adı verilmesi
için bir kanun teklifi hazırlanmıştı. Atatürk tasarıyı okudu, arkadaşlarına:
—
Bir adın tarihte kalması ve ağızlarda söylenmesi için, şehirlerin temellerine
sığınmak şart değildir. Tarih zorlamayı sevmeyen nazlı bir peridir. Fikirleri
tercih eder, demişti.
Kaynak:
Falih Rıfkı Atay - Babamız Atatürk
NAPOLYON
BENZETMESİ
General
Tawsand 12 Haziran 1922 tarihinde Adana'ya geldi. Kendisine o vakit haber
almada çalışan deniz yüzbaşılarından Cemil refakat subayı olarak atanmıştı.
General bir gece Adana'da Bursa Oteli'nde kaldı. Ve ertesi günü özel trenle
Konya'ya geçti. O günün akşamı saat 9'da Mustafa Kemal, Tawsand'la görüşmelere
başladı. Tawsand görüşmeler esnasında kendince yaptığı bir benzerliği Mustafa
Kemal'e bildirerek:
-
"Siz Napolyon'a benziyorsunuz." dedi. Mustafa Kemal bu benzerliği
geri çevirerek:
-
"Napolyon arkasına bir sürü çeşitli milliyetteki insanı toplayarak macera
aramaya çıktı. Ve bunun içindir ki, yarı yolda kaldı. Ben bir anadan bir
babadan gelen kardeşlerimle kendi vatanını kurtarmak dâvası yolundayım. Ve
başaracağım." karşılığını verdi.
Hasan
Ali YÜCEL
BENİ
YETİŞTİRDİĞİNİZE PİŞMAN MISINIZ?
İsmet
İnönü Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra bir akşam Atatürk'ün sofrasında bulundu.
Atatürk, sofrada kendi yanına oturttu. İsmet İnönü bir kâğıt parçası üzerine
şöyle bir soru yazdı:
—
Hâlâ bana dargın mısınız? Atatürk bu sorunun altına şöyle yazdı:
—
Bugün de arkadaşımsın, kardeşimsin.
İsmetİnönü, Atatürk'e bu yazının altına imza koymasını rica etti. Atatürk imzaladı.
İsmet İnönü bu imzalı kâğıdı cebine koydu. Sonra İsmet İnönü ikinci bir soru
yazdı:
—
Beni yetiştirdiğinizden dolayı pişman mısınız?
Atatürk
bu soruyu okuyunca İsmet İnönü'ye bu yazısının altını imzalamasını istedi.
İsmet İnönü imzaladı ve Atatürk de bu yazıyı aldı.
Atatürk
ile ismet İnönü arasında o zaman geçen bu küçük olay, Cumhuriyet tarihinin
karanlık kalmış olan bir köşesini aydınlatmaya yeter kanısındayım.
Asım
US
Kaynak:
Asım Us - Asım Us'un Hatıra Notları
ACI
DUYUYORUM
Bize
savaşlardan birini anlatıyordu:
-
"Görüyorsunuz ya, dedi, birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden
sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek derin
bir acı duyuyorum."
George
BENNEB
Kaynak:
Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiye'si, 1961
BAYRAĞI
KALDIRINIZ!
Mustafa
Kemal o sabah savaş meydanını geziyordu. Yerde parçalanmış bir bayrak, bir
düşman bayrağı gördü. Bir an durdu, yanındakilere seslendi:
-
"Bu bayrağı kaldırınız, yenilmiş bir düşman bayrağı, fakat o bir milleti,
bir orduyu simgeliyor, yerde kalmaya layık değildir."
Ferit
Celâl GÜVEN
Kaynak:
Çığır Dergisi - 1945
ER'İN
MENDİLİ
Bir
akşam uzun süre didişen, uğraşan iki erden birinin yüzünü sildiği mendil gözüne
ilişmişti. Bu işlemeli ve göz alıcı yağlığı isteyerek ere sordu:
-
"Bunu nereden aldın?"
Bu
ansızın sorulan soru karşısında şaşıran kahraman Türk çocuğu, sıkılarak
karşılık verdi:
-
"Yavuklum gönderdi, Atatürk!"
Büyük
kayıplar karşısında bile ağladığı görülmeyen, acı duyguları içinde gizleyen
Büyük Şef, bilmem neden, o anda sarsılmıştı; dolan mavi gözlerinden iri damlalı
yaşlar dökülüyordu. Er'in demin yüzünden akan terleri sildiği bu mendille o da
gözyaşlarını silmişti.
Prof.
Naim Hazım ONAT
Serbest
Fırka'nın son günleriydi. Halk Fırkası mutemetlik saltanatına ilk darbe,
Aydın'da vurulmuştu ve bu darbeyi vuranların başında, o zaman çok genç olan
Adnan Bey (Adnan Menderes) bulunuyordu. O sırada Recep Bey, Vasıf Bey, Halid
Bey ve daha birçok zevat sık sık Aydın'a geliyor, vaziyeti tetkik ediyor,
temaslar yapıyor, rapor yazıyor, Ankara'ya gidip geliyorlardı. Velhasıl, bir
telaştır gidiyordu. Bu gidiş gelişler arasında Gazi'ye; Adnan Bey'den
bahsetmişler. Kendisini görmeyi arzu etmiş, görmüş.
Cevdet
Kerim Bey'den naklen duyduk. Gazi, Adnan Bey'i gördükten sonra,
—
Bu gençte çok iş var, demiş ve derhal milletvekili namzetleri listesine
alınmasını emretmiş.
Niyazi
Ahmet BANOĞLU
BÖYLE
BİR AĞAÇ YETİŞTİRDİN Mİ?
Bahçe
mimarı Mevlut Baysal anlatıyor:
"Çankaya
Köşkü'nde, bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede
dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk'ün geçeceği yolu
kapadığını gördük. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir
havuzdu. Ata, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti. Derhal
atıldım:
—
Emrederseniz derhal keselim Paşam. Bir an yüzüme baktı, sonra:
—
Yahu, dedi, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin."
Niyazi
Ahmet BANOĞLU
HASTALIĞI
Doktor
Asım:
— Atatürk’ü
istasyonda gördüm, dedi. Doktor olarak durumunu beğenmedim. Arkadaşları da
burnunun kanadığını söylediler. Ben kanamanın burnundan olduğa nü sanmıyorum;
görünen duruma göre, bir karaciğer kanaması olması akla daha yakın. Eğer böyle
ise, durum vahimdir, dedi.
Dünya
başıma yıkıldı sandım. Geceyi güç geçirdim. Sabahleyin erkenden Çankaya'ya
gittim.
Odaya
girince bana gülümseyerek baktı ve:
—
Hayrolsun, ne var? diye sordu.
—
Hastalığınızı merak ediyorum, dedim. Yorulmanızda endişe ediyorum.. Bana iki
yabancı uzman tavsiye ettiler. Çok yetkili kimselermiş. Eğer izin verirseniz,
kendilerini Türkiye'ye davet etmek ve sizi görmelerini sağlamak istiyorum. Bunu
ricaya gelmiştim.
Kaşlarını
hafifçe çattı. Biraz düşündü. Böyle bir davetin politik tesirlerini hesapladığı
belli idi:
—
Ortalıkta, Hatay meselesi var. Hastalığım dışarıda duyulursa iyi olmaz... Bu
noktayı değerlendirmek lazımdır. Sen Neşet Ömer'le konuş. Burada zaten Tıp
Kongresi yapılıyor. Gelip bir muayene etsinler. Bakalım onlar ne diyecek? Sonra
düşünürüz, dedi.
İsmet
BOZDAĞ
DÜŞMANDAN
KAÇILMAZ
Düşman
18 Mart Donanma Saldırısı'nda başarısızlığa uğraması üzerine, karadan zorlama
yapmak üzere Boğaz dışındaki adalarda yığınak yapmaya koyulmuştu. 25 Nisan
1915'te tanyeri ağarırken Arıburnu ve Seddülbahir bölgesine ilk düşman
birlikleri çıktı. Arıburnu'na çıkan kuvvet, gözetleme taburunu püskürterek
sonradan Kemalyeri adı verilen yere kadar ilerledi.
Düşman
çıkarmasını haber alan Mustafa Kemal, Conkbayırı yönünde yürüyen düşmana karşı
ordudan emir almayı beklemeden kuvvetlerini harekete geçirdi. Birliklerine
kendisi yol bularak Kocaçimen Tepesi'ne vardı. Askerlerine orada kısa bir
dinlenme vererek, atla gidilemediği için, yanındakilerle yaya olarak
Conkbayırı'na geldi. Orada cephaneleri bittiği için çekilen ve düşmanca
kovalanan bir gözetleme bölüğüne rastladı. Devamını Mustafa Kemal anlatıyor:
—
Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
—
Efendim düşman...
—
Nerede düşman?
—
İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten
de düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, serbestçe ilerliyordu.
Düşman
bana askerlerimden daha yakın. Düşman bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek
kötü duruma düşecek. O zaman, bir mantıkla mıdır, yoksa bir içgüdü ile mi,
bilmiyorum, kaçan erlere:
—
Düşmandan kaçılmaz dedim.
—
Cephanemiz-kalmadı, dediler.
—
Cephanemiz yoksa süngümüz var, dedim. Ve bağırarak,
—
Süngü tak, dedim. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerleyen
piyade alayı ile Cebel Bataryası'nın erlerini marş marşla benim bulunduğum yere
gelmeleri için yanımdaki emir subayını geriye saldım. Erler yatınca, düşman da
yere yattı. Kazandığımız an, bu andır.
Falih
Rıfkı ATAY
Mahmut
Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra, Enver Paşa Milli Savunma Bakanı olmuştu.
Kendisi, İttihat ve Terakki Umumi Merkezi'nden de ayrılıyordu. Bu esnada Doktor
Nazım, Enver Paşa'ya:
—
Bu vaziyet böyle devam ederse sizi de belki vururlar. Bari şimdiden bir halef
tayin et, dedi.
Enver
Paşa cevap verdi:
—
Mustafa Kemal.
Hâlbuki
Enver Paşa ile Mustafa Kemal'in arası açıktı.
Niyazi
Ahmet BANOĞLU
FEDAKARLIK
Mustafa
Kemal Fevzi Paşa ile birlikte cepheye hareket etti. Karargâhını Ankara'nın
seksen kilometre kadar güneybatısında, demiryolu üzerindeki Polatlı'da
kurmuştu. Buraya varınca, atıyla, çevreye hâkim bir tepe olan Karadağ'a çıktı;
attan inerek düşmanın izlemesi muhtemel olan hücum yönünü görmek istedi. Tekrar
atına binerken Mustafa Kemal şiddetle yere düştü. Kaburga kemiklerinden biri
kırılmıştı; bir an için, ciğerlerim sıkıştırarak, nefes almasına ve konuşmasına
engel oldu. Yanındaki doktor, kendisini ciddi şekilde uyardı: - Devam ederseniz
hayatınız tehlikeye girer.
Mustafa
Kemal:
—
Savaş bitsin, o zaman iyileşirim, diye yanıt verdi.
Tedavi
için Ankara'ya döndü. Fakat yirmi dört saat sonra yine cephedeydi. Yarası ona
acı veriyordu; güçlükle yürüyebiliyor, çok kez bir masaya dayanarak dinlenmek
zorunda kalıyordu.
FRANSA
DOSTLUĞU
1933
yılında Ankara Erkek Lisesi'nde sınava giren çocuklardan biri sorulan bir
soruya şöyle karşılık vermişti:
—
Fransa ile olan geleneksel dostluğumuz...
Atatürk,
derhal sözü keserek sormuştu:
—
Hangi geleneksel dostluk, bu da nereden çıktı, kim söyledi bunu?
O
zaman coğrafya öğretmeni ayağa kalkarak 'Ben söyledim Paşam' diye onun
hiddetini azaltmaya çalışmıştı. Bana dönüp 'Sen söyle tarih hocası' deyince,
hemen ayağa kalkarak cevap vermiştim.
—
Paşam, ortada bir geleneksel dostluk yoktur. Yalnız ortak hareketlere Fransız
yazarları geleneksel dostluk niteliğini vermişlerdir. Örneğin Kırım Savaşı'nda
olduğu gibi...
—
Aferin, bu gerçekten böyledir. Acınarak söylüyorum Türk'ün geleneksel dostu
yoktur. Çıkarlar ortak olunca Avrupalılar buna hemen 'geleneksel dostluk'
ismini vermişlerdir, demişti.
Kemal
ARIBURNU
ÇOK
GELMEZ Mİ?
Mustafa
Kemal, Arıburnu Kumandanı'dır. İngilizler Anafartalar'a çıkmışlardı. Durum
buhranlı ve çok tehlikeliydi. Mustafa Kemal, Başkumandan Yardımcısı Enver
Paşa'ya doğrudan doğruya müracaata mecbur kalıyor. Kendisini tatmin eden bir
cevap alamıyor. O sırada karargâhı Yalova'da bulunan Liman von Sanders Paşa,
telefonla Mustafa Kemal'i arıyor. Konuşmaya yardımcı olan Genelkurmay Başkanı
Kâzım Bey'dir. Liman von ders'in sorduğu soru şudur:
—
Durumu nasıl görüyorsunuz, nasıl bir çare tasarlıyorsunuz?
—
Durumu nasıl gördüğümüzü çoktan size iletmiştim. Çareye gelince: Bu dakikaya kadar
çok müsait çareler vardı. Fakat bu dakikada bir tek çare kalmıştır...
LimanVon Sanders soruyor:
—
O çare nedir? Cevap kesindir:
-
Bütün kumanda ettiğiniz kuvvetleri emrime verin Çare budur!...
Cevap
alaylıdır:
—
Çok gelmez mi?
-
Az gelir!...
Ve
telefon kapanıyor.
Pek
kısa bir süre sonra olaylar, Liman Von Sanders Paşa'yı, kumanda ettiği
kuvvetleri Mustafa Kemal'in emri altına vermeye mecbur etmiştir.
Niyazi
Ahmet BANOĞLU
Hatay
için Fransızlarla yapılan görüşmelerin bir bölümünde Atatürk, apansız bir
kararla Güneye doğru epeyce gösterişli bir geziye çıkmıştı. Bundan bazı kişiler
kuşkuya düşmüş, Türkiye'nin Fransa ile silahlı bir anlaşmazlığa sürüklenmesi
olabilirliğinden söz etmeye başlamışlardı. Kendisine kuşkuları ve söylenenleri
arz ettim; gülümsedi:
-
Ne ilgisi var efendim, dedi. Bu benim şahsi meselemdir. Durumu Büyükelçiye ta
başlangıçtan beri açıkça anlattım. Dünyanın bu durumunda, böyle bir meselenin
Türkiye ile Fransa arasında bir anlaşmazlığa varacağı kesin olarak söz konusu
değildir. Fakat ben, bunu da hesaba kattım ve kararımı vermiş bulunuyorum.
Eğer
ufukta, bu yolda binde bir olasılık belirirse, Türkiye Cumhurbaşkanlığından ve
hatta Büyük Millet Meclisi üyeliğinden çekileceğim ve bir fert olarak bana
katılacak birkaç arkadaşla beraber Hatay'a gireceğim.
Oradakilerle
el ele verip mücadeleye devam edeceğim.
Hasan
Rıza SOYAK
BAĞIMSIZ
MİLLETVEKİLİ
Henüz
ilk seçimde bir vatandaş Eskişehir'de tek parti listesine isyan etti, Bağımsız
Milletvekili çıktı. Bu vatandaşın adı Emin Sazak'tır. Tedhişçiler bu isyanı
cezalandırmak için olanca tahriklerde bulundular, fakat muvaffak olamadılar.
Atatürk'ün tek parti listesine ikinci isyan Trakya'nın bir çevresinde olmuştu:
Bir Halk Partili, Bağımsız Milletvekili olarak Meclis'e geldi.
Tedhiş
meraklıları yeniden harekete geçtiler. Onu herkese ibret verecek gibi
cezalandırılmalı idi. Bu sırada şöyle bir konuşma olmuştu: Milletvekili'ni
tanıyanlardan biri Atatürk'e:
—
Bu zat için iyi bir adamdır, derler. Ben de öyle tanıyorum dedi. Atatürk şu
cevabı verdi:
—
İyi adam olmasa halk bize karşı tutar mıydı? Onu kaybetmeye değil, kazanmaya
bakınız.
Falih
Rıfkı ATAY
İnönü
İtalya'ya resmi bir ziyaret yapacağı vakit, Atatürk,
—
Sen Türkiye'nin Başvekili'sin. Mussolini de resmen İtalya'nın Başvekili'dir.
Arada hiçbir fark tanımayacaksınız, demişti.
Yolda
idik. İlk verilen programda Mussolini istasyona gelmiyordu. İnönü Roma'da
yerleşince karşılıklı ziyaretler yapılacaktı. Türk Heyeti eğer program
değişmezse yarı yoldan memlekete dönüleceğini İtalyan protokolcülerine haber
verdi. Trende bir telaştır gitti. Roma'ya vardığımız zaman İtalyan Başvekili
Mussolini, sırtında jaketayı ve başında silindir şapkası ile Türkiye
Başvekili'ni bekliyordu.
Falih
Rıfkı ATAY
İŞBANKASI'NIN KURULMASI
Atatürk'e
bir gün yabancı sermayeli bankaların milli konularda kredi verme zorlukları
naklediliyor. O da bir milli banka kurulmasına karar veriyor. Bu iş için bir
adam düşünüyor, yakınlarından birisini çağırıyor:
—
Ben bu kuracağım bankanın başına getirmek için İktisat Vekili Celal Bey'i
düşünüyorum. Acaba kendisi ne der? diyor. Muhatabı:
—
Efendim, Celal Bey siz ne emrederseniz gözünü kırpmadan yapacak kadar size
bağlıdır, cevabını veriyor. Atatürk:
—
Benim onun ahlakına çok itimadım vardır. Fakat sen hiç benden bahsetmeden bir
nabız yokla diyor. Bu zat Celal Bey'i buluyor. O vakit İktisat Vekilliği gibi
bir vazifeyi bırakıp yeni kurulacak ve üç beş odalı bir binada işe başlayacak
bir bankaya müdür olmak biraz tuhaf görünse bile, Celal Bey muhatabına:
—
Ben onun emrinde bir neferim, nerede emrederse orada vazife görürüm, cevabını
veriyor.
Aradan
bir zaman geçiyor. Atatürk, Celal Bey'i çağırıyor ve bu sefer ona doğrudan
doğruya konuyu açıyor. Celal Bey yine her ne emrederse yapacağını tekrarlıyor.
Bu sefer Atatürk:
—
Ama Vekilliği terk etmek lazım gelecek, diyor. Atatürk bu sefer daha ileri
gidiyor:
—
Mebusluğu da bırakman lazım gelecek.
—
Bırakırım, Paşam...
O
vakit Atatürk, Celal Bey'in omzunu tutuyor:
—
Haydi işe başla, göreceksin muvaffak olacaksın,- diyor ve şu sözleri ilave
ediyor:
—
Bu iş için lazım gelen bütün kaliteler sende vardır. Ben senin namusuna ve
ahlakına kayıtsız itimat ederim."
Münir
Hayri EGELİ
.
0 yorum: "Atatürk Anıları-6"